8 Şubat 2011 Salı

Bazen Yazmak Gerek

İş, güç yoğunluk derken ayda bire düştü post sayım. En başta herkes gibi bir hevesle açtım ama sonra baktım zaman yok, ama pes etmek de yok içinden geliyorsa yazacaksın arkadaş. Hayata dair, kendime dair paylaşmak istediğim bir çok şey arasından en önemlilerini yazmam gerek sanırsam. Çünkü önemli bir haftayı geride bıraktık.

* Haftasonunda hayırlı bir iş için gittim Aydın'a. Çoğunuz biliyorsunuzdur elbet, ablamı verdik gitti:) 2 yılı aşkın bir süredir beraber olduğu, benim de öz kardeşim gibi sevdiğim Ünsal ile söz kesildi. Ablamı ne kadar anlatsam azdır zaten, hayatımın her anında araya kilometreler de girse varlığını hissettirdi bana. Çoğu zaman beraber ağladık, beraber güldük, ne kadar sorun varsa birbirimizle paylaşarak aştık. Çoğu zaman bana akıl verip yol gösterdi ve bugünlere gelmemde annem ve babam kadar payı vardır dersem yalan olmaz herhalde. Ünsal'a da değinirsek, ablam nasılsa o da öyle oldu hayatımda. Her zaman öz kardeşi gibi davrandı bana. İyi günde, kötü günde hep destek oldu ve elinden gelenin en iyisini yaptı her zaman. Ablam vardı şimdi bir de Abim var, bu konuda cidden şanslı hissediyorum kendimi. Kendilerine beraber mutluluk ve sağlıkla geçirecekleri bir ömür diliyorum.

* Aydın'dan dönerken bir hüzün kapladı içimi Pazar akşamı. Çocukluk günlerim, üniversite zamanlarım aklıma geliyor hep garip bir şekilde. Önceden hep beraberdik, sonra ayrı olsak da istediğim zaman gidebiliyordum yanlarına. Şimdi öyle değil tabi. 6 senedir ayrı evlerdeyiz ama bu sene onlardan böyle uzakta olmak koydu bana ne yalan söyliyim.

* 2011 şubat'ını hiç sevmedim bu arada. Aslında Şubat'ın ilk haftasını hiç sevmedim. Barış Manço ve Cem Karaca'nın ölüm yıldönümlerinin olduğu bir haftadayız. Geçen hafta yine diğer iki sanatçı gibi aramızdan zamansız ayrılanlar oldu; Defne Joy Foster ve Gary Moore. İkisine de çok üzüldüm. Defne Joy, adı gibi eğlenceli, hayat dolu, etrafına sürekli pozitiflik saçan biriydi. Arkasından yazılanlara pek değinmek istemesem de aklıma geldikçe sinirden kuduruyorum. Umarım en kısa zamanda "Su testisi su yolunda kırılır" bu kez doğru insanlar için. Gary Moore'a da değinmek isterim. Bu kadar yetenekli, başarılı bir adam için 58 yaş çok erken cidden. "Still got the blues", "parisienne walkaways" gibi sayısız güzel şarkıyı yaratan blues rock'ın kralını Les Paul gitarıyla müthiş soloları ile hatırlayacağım. Yaşayan efsaneydi şimdi gerçek bir efsane oldu.

* Çok dağınık yazıyorum belki, farkındayım ama sevgilimden de bahsetmesem olmaz. yeter artık bu hasret gel artık yahu:)

* Bu arada blogumun daimi okuyucusu olan anneme de yazılarımdan sonra yaptığı yapıcı eleştiriler için teşekkür ederim. Güzel insan, annem, seni çok seviyorum!

* Bu haftanın şarkılarına gelirsek Gary Moore - Still Got the blues ve Parisienne Walkaways, Tnk - Yine yazı bekleriz , Redd - Prensesin Uykusuyum. Tavsiye ederim bence bir dinleyin pişman olmazsınız.

1 Şubat 2011 Salı

Barış Manço Anısına


1 Şubat 1999'u iyi hatırlıyorum. Ortaokul 1. sınıftaydım ve yağmurlu bir günün sabahında O2nun vefat ettiği haberini alarak yıkılmıştım. Hepimiz gibi benim de çocukluğum da onun şarkıları ile, 7'den 77'ye programı ile geçti. Onun şarkılarıyla, programlarıyla büyüdük. Aslında şanslıyım böyle bir insana yetişebildim diye. İleride inşallah evlatlarıma anlatabileceğim, şarkılarını büyük bir zevkle dinletebileceğim bir Barış Abi gerçeği var.

En baştaki cümleme dönücek olursak, o günlerde şubat tatili ödevi için yazdığım günlüğe baya birşeyler karalamıştım Barış Manço ile ilgili. Baya da bir ağladım o gün. Bir yakınımı kaybetmiş kadar üzülmüştüm daha 13 yaşındaki halimle. Aslına bakarsak tüm çocukların yakını değil miydi zaten?

Hayatımda sevip sevebileceğim en büyük sanatçıyı rahmetle anıyoruz bugün. 7'den 70'e herkese birçok şeyleri 10 , 10 , 10 puan vererek öğreten Barış abi, 12 yıl oldu, biz her gün sütümüzü içtik, arabada arka koltuğa oturduk, büyüdük, adam olduk da sen neredesin?