24 Mayıs 2012 Perşembe
Square One
bleeding all your colours into one
and if you come undone as if you'd been run through
some catapult it fired you
you wonder if your chance will ever come
and if you're stuck in square one
27 Mart 2012 Salı
This is How We Grow up
Çok büyüdük galiba. Zaman geçtikçe yoğunlukta unuttuk nice şeyi. Arkadaşlarla dışarı çıkmayı, film izlemeyi, dostlarla içilen kahve keyiflerini, muhabbetin belini kırmayı daha nice şeyi. Büyüdük işte, okuldu, işti, oydu buydu derken kaptırdık kendimizi hayatın akışına şimdi de buradayız.
Az önce 2010 yılına ait mesajlarıma baktım facebooktan. Ne safmışız, ne kadar temizmiş herşey, ya da hala öyle ama işte farklı bakıyor insan zamanla birşeylere heralde. Tozlanıyor galiba insanlar zamanla, keşke hep öyle saf kalabilseler. Ben de değiştim elbet bu kadar zamanda. Son 1 senem özellikle, iş yoğunluğu, okul, ilişki derken farklı bir insan oldum çıktım ama halimden memnunum bir kaç şey dışında. Sadece beni ben yapan duygusallığım son zamanlarda ön plana çıksa da bunun yavaş yavaş tadındayken iyi bir özellik olduğunu düşünmeye başladım. Birşeyleri içimden geldiği gibi yapmak konusunda herhalde kimse elime su dökemez:) Aslında bir taraftan bunun aptallık olarak nitelendirilebileceği zamanlar da oldu elbette kabul ediyorum. Lakin o saflığı istedim hayatımda hep. Hala onu yaşamaya çalışıyorum öyle ya da böyle. İnsanların söylediklerine belki kolay inanıyorum, kötü şeyler düşünmemeye gayret ediyorum, kendi kendime hayaller kuruyorum, beklentilere giriyorum ki genelde bunlar kötü sonuçlansalar da henüz bıkmadım bundan. Çocuk gibi olmaktan, bu yönümün hala çocukluğumdaki gibi kalmasından memnunum. Galiba bana bir yerde bu yönüm birşeyler kazandıracak, bilemiyorum. Şu ana kadar oldukça tüketti beni bu tarafım.
Daha önce twitter'a da yazmıştım "İnsanları iyi hatırlamak istiyorum" diye. Nedenini bilmediğim bir şekilde bunu istiyorum hep. Nefret edemiyorum insanlardan, kızgınlıklarım öyle aylar yıllar almıyor. Zaten bunu da yapmak istemiyorum. İnsanları iyi hatırlamanın ne önemi var bilmiyorum. Sanırsam onlara yakıştıramadığım davranışları onların yapmış olmalarını kabullenmek istemiyorum. Bu kişi bunu yapmaz dediğimde onların gerçekten bunu yapmamalarını istiyorum. İşte böyle aptal bir dünya yaratıyorum kendime gode mode on halinde. Bu biraz fazla güvenmek, fazla değer vermek olarak adlandırılabilir. Adı her neyse ben o saflığı, o temizliği seviyorum işte. O iki sene önceki mesajları okurkenki saflığı nasıl görüyorsam, zaman geçse bile onu görmek istiyorum. Yine de belki bir süre bu benim kötü özelliğim diye düşüneceğim, değiştirmeye çalışacağım, sonra bu değişmeyecek ve yine benim kendimde en sevdiğim şey olarak kalacak geride.
İlk yazdığımda kafamın nasıl olduğunu, bundan önceki son yazdığımda da nasıl olduğunu hatırlıyorum hala. Küçük bir çocukluktan ergenliği bitiren bir delikanlıya dönmüş gibi hissediyorum. Komik bir benzetme olmuş olabilir kabul:) Hayatım şu anda o zamanların hepsinden daha yoğun. Enteresan bir dönemden geçiyorum çoğu kişi biliyor zaten. Hızlı büyüme kursuna gidiyormuşum gibi hissediyorum. Zamanla birşeyler öğreniyorum kendimle, çevremle , insanlarla ilgili. Güzel hayallerim var geleceğe dair, hiç değişmedi zaten. Büyük hayallerim, kısa dönemli beklentilerim var hayatımdan. Aslında özet bu heralde. En büyük öğreti bu benim için kısa dönemde. Yeni bir hayat en olmadık anlarda başlıyor sizin için. Interpol'ün şarkısında bahsettiği de bu galiba "it’s like learning a new a language".
Sevgiler
Az önce 2010 yılına ait mesajlarıma baktım facebooktan. Ne safmışız, ne kadar temizmiş herşey, ya da hala öyle ama işte farklı bakıyor insan zamanla birşeylere heralde. Tozlanıyor galiba insanlar zamanla, keşke hep öyle saf kalabilseler. Ben de değiştim elbet bu kadar zamanda. Son 1 senem özellikle, iş yoğunluğu, okul, ilişki derken farklı bir insan oldum çıktım ama halimden memnunum bir kaç şey dışında. Sadece beni ben yapan duygusallığım son zamanlarda ön plana çıksa da bunun yavaş yavaş tadındayken iyi bir özellik olduğunu düşünmeye başladım. Birşeyleri içimden geldiği gibi yapmak konusunda herhalde kimse elime su dökemez:) Aslında bir taraftan bunun aptallık olarak nitelendirilebileceği zamanlar da oldu elbette kabul ediyorum. Lakin o saflığı istedim hayatımda hep. Hala onu yaşamaya çalışıyorum öyle ya da böyle. İnsanların söylediklerine belki kolay inanıyorum, kötü şeyler düşünmemeye gayret ediyorum, kendi kendime hayaller kuruyorum, beklentilere giriyorum ki genelde bunlar kötü sonuçlansalar da henüz bıkmadım bundan. Çocuk gibi olmaktan, bu yönümün hala çocukluğumdaki gibi kalmasından memnunum. Galiba bana bir yerde bu yönüm birşeyler kazandıracak, bilemiyorum. Şu ana kadar oldukça tüketti beni bu tarafım.
Daha önce twitter'a da yazmıştım "İnsanları iyi hatırlamak istiyorum" diye. Nedenini bilmediğim bir şekilde bunu istiyorum hep. Nefret edemiyorum insanlardan, kızgınlıklarım öyle aylar yıllar almıyor. Zaten bunu da yapmak istemiyorum. İnsanları iyi hatırlamanın ne önemi var bilmiyorum. Sanırsam onlara yakıştıramadığım davranışları onların yapmış olmalarını kabullenmek istemiyorum. Bu kişi bunu yapmaz dediğimde onların gerçekten bunu yapmamalarını istiyorum. İşte böyle aptal bir dünya yaratıyorum kendime gode mode on halinde. Bu biraz fazla güvenmek, fazla değer vermek olarak adlandırılabilir. Adı her neyse ben o saflığı, o temizliği seviyorum işte. O iki sene önceki mesajları okurkenki saflığı nasıl görüyorsam, zaman geçse bile onu görmek istiyorum. Yine de belki bir süre bu benim kötü özelliğim diye düşüneceğim, değiştirmeye çalışacağım, sonra bu değişmeyecek ve yine benim kendimde en sevdiğim şey olarak kalacak geride.
İlk yazdığımda kafamın nasıl olduğunu, bundan önceki son yazdığımda da nasıl olduğunu hatırlıyorum hala. Küçük bir çocukluktan ergenliği bitiren bir delikanlıya dönmüş gibi hissediyorum. Komik bir benzetme olmuş olabilir kabul:) Hayatım şu anda o zamanların hepsinden daha yoğun. Enteresan bir dönemden geçiyorum çoğu kişi biliyor zaten. Hızlı büyüme kursuna gidiyormuşum gibi hissediyorum. Zamanla birşeyler öğreniyorum kendimle, çevremle , insanlarla ilgili. Güzel hayallerim var geleceğe dair, hiç değişmedi zaten. Büyük hayallerim, kısa dönemli beklentilerim var hayatımdan. Aslında özet bu heralde. En büyük öğreti bu benim için kısa dönemde. Yeni bir hayat en olmadık anlarda başlıyor sizin için. Interpol'ün şarkısında bahsettiği de bu galiba "it’s like learning a new a language".
Sevgiler
8 Şubat 2011 Salı
Bazen Yazmak Gerek
İş, güç yoğunluk derken ayda bire düştü post sayım. En başta herkes gibi bir hevesle açtım ama sonra baktım zaman yok, ama pes etmek de yok içinden geliyorsa yazacaksın arkadaş. Hayata dair, kendime dair paylaşmak istediğim bir çok şey arasından en önemlilerini yazmam gerek sanırsam. Çünkü önemli bir haftayı geride bıraktık.
* Haftasonunda hayırlı bir iş için gittim Aydın'a. Çoğunuz biliyorsunuzdur elbet, ablamı verdik gitti:) 2 yılı aşkın bir süredir beraber olduğu, benim de öz kardeşim gibi sevdiğim Ünsal ile söz kesildi. Ablamı ne kadar anlatsam azdır zaten, hayatımın her anında araya kilometreler de girse varlığını hissettirdi bana. Çoğu zaman beraber ağladık, beraber güldük, ne kadar sorun varsa birbirimizle paylaşarak aştık. Çoğu zaman bana akıl verip yol gösterdi ve bugünlere gelmemde annem ve babam kadar payı vardır dersem yalan olmaz herhalde. Ünsal'a da değinirsek, ablam nasılsa o da öyle oldu hayatımda. Her zaman öz kardeşi gibi davrandı bana. İyi günde, kötü günde hep destek oldu ve elinden gelenin en iyisini yaptı her zaman. Ablam vardı şimdi bir de Abim var, bu konuda cidden şanslı hissediyorum kendimi. Kendilerine beraber mutluluk ve sağlıkla geçirecekleri bir ömür diliyorum.
* Aydın'dan dönerken bir hüzün kapladı içimi Pazar akşamı. Çocukluk günlerim, üniversite zamanlarım aklıma geliyor hep garip bir şekilde. Önceden hep beraberdik, sonra ayrı olsak da istediğim zaman gidebiliyordum yanlarına. Şimdi öyle değil tabi. 6 senedir ayrı evlerdeyiz ama bu sene onlardan böyle uzakta olmak koydu bana ne yalan söyliyim.
* 2011 şubat'ını hiç sevmedim bu arada. Aslında Şubat'ın ilk haftasını hiç sevmedim. Barış Manço ve Cem Karaca'nın ölüm yıldönümlerinin olduğu bir haftadayız. Geçen hafta yine diğer iki sanatçı gibi aramızdan zamansız ayrılanlar oldu; Defne Joy Foster ve Gary Moore. İkisine de çok üzüldüm. Defne Joy, adı gibi eğlenceli, hayat dolu, etrafına sürekli pozitiflik saçan biriydi. Arkasından yazılanlara pek değinmek istemesem de aklıma geldikçe sinirden kuduruyorum. Umarım en kısa zamanda "Su testisi su yolunda kırılır" bu kez doğru insanlar için. Gary Moore'a da değinmek isterim. Bu kadar yetenekli, başarılı bir adam için 58 yaş çok erken cidden. "Still got the blues", "parisienne walkaways" gibi sayısız güzel şarkıyı yaratan blues rock'ın kralını Les Paul gitarıyla müthiş soloları ile hatırlayacağım. Yaşayan efsaneydi şimdi gerçek bir efsane oldu.
* Çok dağınık yazıyorum belki, farkındayım ama sevgilimden de bahsetmesem olmaz. yeter artık bu hasret gel artık yahu:)
* Bu arada blogumun daimi okuyucusu olan anneme de yazılarımdan sonra yaptığı yapıcı eleştiriler için teşekkür ederim. Güzel insan, annem, seni çok seviyorum!
* Bu haftanın şarkılarına gelirsek Gary Moore - Still Got the blues ve Parisienne Walkaways, Tnk - Yine yazı bekleriz , Redd - Prensesin Uykusuyum. Tavsiye ederim bence bir dinleyin pişman olmazsınız.
* Haftasonunda hayırlı bir iş için gittim Aydın'a. Çoğunuz biliyorsunuzdur elbet, ablamı verdik gitti:) 2 yılı aşkın bir süredir beraber olduğu, benim de öz kardeşim gibi sevdiğim Ünsal ile söz kesildi. Ablamı ne kadar anlatsam azdır zaten, hayatımın her anında araya kilometreler de girse varlığını hissettirdi bana. Çoğu zaman beraber ağladık, beraber güldük, ne kadar sorun varsa birbirimizle paylaşarak aştık. Çoğu zaman bana akıl verip yol gösterdi ve bugünlere gelmemde annem ve babam kadar payı vardır dersem yalan olmaz herhalde. Ünsal'a da değinirsek, ablam nasılsa o da öyle oldu hayatımda. Her zaman öz kardeşi gibi davrandı bana. İyi günde, kötü günde hep destek oldu ve elinden gelenin en iyisini yaptı her zaman. Ablam vardı şimdi bir de Abim var, bu konuda cidden şanslı hissediyorum kendimi. Kendilerine beraber mutluluk ve sağlıkla geçirecekleri bir ömür diliyorum.
* Aydın'dan dönerken bir hüzün kapladı içimi Pazar akşamı. Çocukluk günlerim, üniversite zamanlarım aklıma geliyor hep garip bir şekilde. Önceden hep beraberdik, sonra ayrı olsak da istediğim zaman gidebiliyordum yanlarına. Şimdi öyle değil tabi. 6 senedir ayrı evlerdeyiz ama bu sene onlardan böyle uzakta olmak koydu bana ne yalan söyliyim.
* 2011 şubat'ını hiç sevmedim bu arada. Aslında Şubat'ın ilk haftasını hiç sevmedim. Barış Manço ve Cem Karaca'nın ölüm yıldönümlerinin olduğu bir haftadayız. Geçen hafta yine diğer iki sanatçı gibi aramızdan zamansız ayrılanlar oldu; Defne Joy Foster ve Gary Moore. İkisine de çok üzüldüm. Defne Joy, adı gibi eğlenceli, hayat dolu, etrafına sürekli pozitiflik saçan biriydi. Arkasından yazılanlara pek değinmek istemesem de aklıma geldikçe sinirden kuduruyorum. Umarım en kısa zamanda "Su testisi su yolunda kırılır" bu kez doğru insanlar için. Gary Moore'a da değinmek isterim. Bu kadar yetenekli, başarılı bir adam için 58 yaş çok erken cidden. "Still got the blues", "parisienne walkaways" gibi sayısız güzel şarkıyı yaratan blues rock'ın kralını Les Paul gitarıyla müthiş soloları ile hatırlayacağım. Yaşayan efsaneydi şimdi gerçek bir efsane oldu.
* Çok dağınık yazıyorum belki, farkındayım ama sevgilimden de bahsetmesem olmaz. yeter artık bu hasret gel artık yahu:)
* Bu arada blogumun daimi okuyucusu olan anneme de yazılarımdan sonra yaptığı yapıcı eleştiriler için teşekkür ederim. Güzel insan, annem, seni çok seviyorum!
* Bu haftanın şarkılarına gelirsek Gary Moore - Still Got the blues ve Parisienne Walkaways, Tnk - Yine yazı bekleriz , Redd - Prensesin Uykusuyum. Tavsiye ederim bence bir dinleyin pişman olmazsınız.
1 Şubat 2011 Salı
Barış Manço Anısına
1 Şubat 1999'u iyi hatırlıyorum. Ortaokul 1. sınıftaydım ve yağmurlu bir günün sabahında O2nun vefat ettiği haberini alarak yıkılmıştım. Hepimiz gibi benim de çocukluğum da onun şarkıları ile, 7'den 77'ye programı ile geçti. Onun şarkılarıyla, programlarıyla büyüdük. Aslında şanslıyım böyle bir insana yetişebildim diye. İleride inşallah evlatlarıma anlatabileceğim, şarkılarını büyük bir zevkle dinletebileceğim bir Barış Abi gerçeği var.
En baştaki cümleme dönücek olursak, o günlerde şubat tatili ödevi için yazdığım günlüğe baya birşeyler karalamıştım Barış Manço ile ilgili. Baya da bir ağladım o gün. Bir yakınımı kaybetmiş kadar üzülmüştüm daha 13 yaşındaki halimle. Aslına bakarsak tüm çocukların yakını değil miydi zaten?
Hayatımda sevip sevebileceğim en büyük sanatçıyı rahmetle anıyoruz bugün. 7'den 70'e herkese birçok şeyleri 10 , 10 , 10 puan vererek öğreten Barış abi, 12 yıl oldu, biz her gün sütümüzü içtik, arabada arka koltuğa oturduk, büyüdük, adam olduk da sen neredesin?
6 Aralık 2010 Pazartesi
Doğumgünü
Bu post yayına girdiği anlarda kardeşim Ethem'in doğumgünü olacak.
Hayatın sillesini yiyip, başka başka yerlerde başka hayatlar yaşamaya sürgün edildiğimiz şu aralar, bütün sevdiklerinle beraber, beraber olamasanda onların iyi olduklarından haberdar olarak, mutlu bir hayat geçirmeni dilerim. Nice yıllara kardeşim, hep beraber ;)
Hayatın sillesini yiyip, başka başka yerlerde başka hayatlar yaşamaya sürgün edildiğimiz şu aralar, bütün sevdiklerinle beraber, beraber olamasanda onların iyi olduklarından haberdar olarak, mutlu bir hayat geçirmeni dilerim. Nice yıllara kardeşim, hep beraber ;)
26 Kasım 2010 Cuma
İş güç :)
Uzun zaman olmuş, en son yazdığımda buhranlardan buhran seçmişim. Ama şimdi herşey değişti, hayatım çok değişti.
İş buldum, evet. BP'de çalışıyorum. Zorlu bir iş, 8'de başlayacak olan mesai için 7'de çalışmaya başlıyorum mesela. Bu iş için evden ayrıldım, yeni bir eve çıktım. Çok zor oldu benim için. Aynı anda hem mutluydum, hem değildim. Şimdi de öyleyim. Buruk bir mutluluk var içimde. Sahip olduğum şeylerin değerini anladım. Ve şükrettim.
Ev hayatı güzel, ve zor :) Zaman geçtikçe alışıyorum ama, benimsiyorum burayı. Bugün internet de bağlandı, pek bir eksiğim kalmadı.
Zaman geçtikçe yazmaya devam edicem, Ethem'e inat :P
İş buldum, evet. BP'de çalışıyorum. Zorlu bir iş, 8'de başlayacak olan mesai için 7'de çalışmaya başlıyorum mesela. Bu iş için evden ayrıldım, yeni bir eve çıktım. Çok zor oldu benim için. Aynı anda hem mutluydum, hem değildim. Şimdi de öyleyim. Buruk bir mutluluk var içimde. Sahip olduğum şeylerin değerini anladım. Ve şükrettim.
Ev hayatı güzel, ve zor :) Zaman geçtikçe alışıyorum ama, benimsiyorum burayı. Bugün internet de bağlandı, pek bir eksiğim kalmadı.
Zaman geçtikçe yazmaya devam edicem, Ethem'e inat :P
19 Kasım 2010 Cuma
Bayram, Aydın, Sevgiler Saygılar
Herkese mutlu bayramlar öncelikle!
Herkesin unuttuğu bir blog haline getirdim sonunda burayı:) Eylül'den beri yazmazsam bu hale gelir tabi. Neyse herkes okumamış olur diyerek bir pollyannalık yapacağım.
Aydın'dan sevgilerle öncelikle. Cumartesi bayram nedeniyle geldiğim memleketimden bugün itibari ile ayrılıyorum ve yine İstanbul işte. Burada ailem ve arkadaşlarımla geçirdiğim bayramı aslında çok ama çok seviyorum. Ne yazık ki bugün geri döbüyorum ama İstanbul'da da özlediğim birisi var elbette:) Adını söylememe gerek yok herade akşam görüşücez kendisi ile.
Bu arada Sarper Bey BP çalışanı oldu ama artık buraya yazmaz herhalde:) Kendisine yeni işinde başarılar diliyorum. Umarım herşey güzel olur onun için de.
Şimdilik bu kadar, parmaklarımdaki pası biraz atayım diye yazıyorum bu yazıyı da:) Sonrasında devamı gelicek elbette.
Not: Aydın'daki çocuklar flüt çalmasınlar. Bir de kareokede sesimin güzelliğini keşfeden ofis arkadaşlarıma sonsuz sevgiler saygılar(Annem ve ablam hala buna inanmıyorlar!)
Herkesin unuttuğu bir blog haline getirdim sonunda burayı:) Eylül'den beri yazmazsam bu hale gelir tabi. Neyse herkes okumamış olur diyerek bir pollyannalık yapacağım.
Aydın'dan sevgilerle öncelikle. Cumartesi bayram nedeniyle geldiğim memleketimden bugün itibari ile ayrılıyorum ve yine İstanbul işte. Burada ailem ve arkadaşlarımla geçirdiğim bayramı aslında çok ama çok seviyorum. Ne yazık ki bugün geri döbüyorum ama İstanbul'da da özlediğim birisi var elbette:) Adını söylememe gerek yok herade akşam görüşücez kendisi ile.
Bu arada Sarper Bey BP çalışanı oldu ama artık buraya yazmaz herhalde:) Kendisine yeni işinde başarılar diliyorum. Umarım herşey güzel olur onun için de.
Şimdilik bu kadar, parmaklarımdaki pası biraz atayım diye yazıyorum bu yazıyı da:) Sonrasında devamı gelicek elbette.
Not: Aydın'daki çocuklar flüt çalmasınlar. Bir de kareokede sesimin güzelliğini keşfeden ofis arkadaşlarıma sonsuz sevgiler saygılar(Annem ve ablam hala buna inanmıyorlar!)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)