29 Nisan 2010 Perşembe

Mourinho Yine Yaptı Yapacağını

Maç için tee karşı tarafa geçildi, Köşk'e gidilip yerler alındı ve heyecan başladı. Süper bir maç bizi bekliyor diyerekten gitmiştik lakin tam anlamıyla hayal kırıklığı yaşadık desem yalan olmaz herhalde. Maçın başında kendini abartı bir şekilde yere atan Busquets, Thiago Motta'yı kenara yolladı resmen. Böyle olaylara hiç bir zaman hoşgörü ile bakamıyorum, profesyonelsin anladık ama nefret ettiriyorsun be kardeşim kendinden.



Böyle bir şeyden Barça taraftarları da hoşnut kalmamışlardır herhalde. Neyse ki adalet yerini buldu, maçın son dakikasında Barça'nın sayılmayan nizami golü ile durum eşitlendi:)

Maç genel olarak sıkıcıydı, iki takım da pek pozisyon bulamadı ki bunda Inter'in 10 kişi kalıp geriye yaslanıp, boş alan vermemesi ve savunmada çok dikkatli oynaması etkiliydi. Messi 3 tane adam çalımlayıp hala ceza sahasına giremiyorsa, Barça'nın 555 pasına karşılık Inter sadece 67 pas ile oynuyorsa ve bunlara rağmen hala pozisyon üretemiyorsa orada bir gariplik var demektir. Burada takımını oyuna çok iyi hazırlayan ve çok iyi bir taktik geliştiren Mourinho'nun etkisi büyüktür. Sözlükte Inter'in sahadaki dizilimini eleştirip "ee herkes defansta, hee tbi Mourinho çok büyük hoca belli" diyenler de var ama napıcaktı kardeşim adam? Gerekli yerlerde gerekli değişiklikleri yaptı ve karşı takıma pozisyon verdirtmedi. Yeterlidir herhalde bu sonuçta Football Manager oynamıyoruz değil mi ama? Neyse benim için kral adamdır Mourinho. Umarım kendisini seneye Real Madrid'in başında görürüz ama öncelikle Santiago Bernabeu'da kupayı kaldırsın, alışsın oralara:) Maç sonunda da şovunu yaptı, Valdes dangozu da ona atar yaptı da gidip ensesine bir tane patlatasım geldi.


Son olarak Etoo - Ibrahimovic takasını bugünkü maç sonunda değerlendirmek gerekirse, Inter çok iyi bir transfer yapmış bu kesin. Etoo gibi bir adamı alıp üstüne de 40 m euro para aldılar. Barcelona için uygun forvet benim gözümde Etoo'ydu, Ibrahimovic biraz daha sıkıntılı gibi o bölgede. Futbolculuğuna tek bir söz söylemem, sihirli goller atan bir adamdır lakin Barcelona'nın forveti değil bence. Etoo o bölgede oynarken çok daha etkiliydi.

22 Mayıs 2010'da saatler 21.45'i gösterinceye dek görüşmek üzere, bu sezonun en büyüğünü o gece konuşucaz.

Kabus Bitti

Katili bugün yakalandı sonunda. Zaten içimde bir an önce yakalanacağına dair bir his vardı, sabah da bu güzel haberle uyanarak güne mutlu başladım. Olacağı buydu zaten de güzel olan 4. bir kurbanın verilmemesiydi heralde. Zanlı, "Para için bu cinayetleri işledim" demiş . Ne tür bir yaratıksın sen ya? Hani nasıl bir beyindir, nasıl çalışır bu şekilde ki? Umarım adalaet yerini bulur ve hakettiği cezayı alır bu şahıs da. Bundan pek ümitli olmasam da dileğim budur. ASlında bu hayvanın linç edilmesinden yanayım ama gel gör ki böyle birşey mümkün değil.

Hayat en fazla 1-2 gün sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edicek çoğu insan için. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbette. Umarım bundan böyle hiç kimse böyle bir olaya maruz kalmaz, böyle üzücü şeyler yaşanmaz.

Bu arada katilin hemen arka sokağımda oturduğunu da öğrendim. Komşuymuşuz meğer şerefsiz ile. Güzel yerlerdir aslında buralar da kirleniyormuş işte böyle demek ki. Son sözüm "Herkes gelmesin Ege'ye, feodal yaşam size daha uygun kardeşler!" Görüşmek üzere...

27 Nisan 2010 Salı

Yaşamak Pahalı, Ölmek Çok Ucuz


Bir haftasonu daha geride kaldı ve ben İstanbul'dayken buralarda çok kötü olaylar yaşanmış. Haftasonundan 2 ayrı gece ve geride kalan 2 cansız beden. Olayların ilki eski evimdeki odamın hemen altında, diğeri ise sürekli kullandığım bir yol üzerinde. Cinayet mahallerinin arasında 100 metre ya vardır ya yoktur herhalde. Bir tane o.ç. yüzünden binlerce insanın geceyi tedirgin geçirmesi, sokağa çıkamaması... Ayrıca şunu belirtmeliyim ki Cetaş Sitesi'nin yan sokağında gerçekleşen olay mahalinde normalde sokak ışığı vardı bir zamanlar, ama niye artık o sokak kapkaranlık, niye ıssız bilemiyorum.

Bu akşam Balçova'da Agora çevresinde 3. bir cinayetin işlendiği gibi söylentiler vardı, hatta bir süre önce helikopterler dolanıyordu Balçova semalarında ama internette bununla ilgili haber yok(Sadece söylentiden ibaretmiş). Umarım bunları yapan insan müsveddesi bulunur da insanlar rahat eder.

Şimdi bundan sonra ne olacak ne bitecek bilemiyorum. Katilin semt değiştirdiği söyleniyor ve daha ortalıkta dolaşan bir dolu söylenti var. Güzeldi be buralar, şimdi ufak bir sineğin mide bulandırması olayı bu. Bir süre mümkünse gece vakti kimse evinden dışarı çıkmasın. Pek güzel bir dünyada yaşamıyoruz bunun göstergesidir bu olay.

Bu arada İzmir Ekonomi Üniversitesi'nin Bahar Şenlikleri'ni iptal etmesi gerektiğini savunanlar var ama bana pek yapacaklarmış gibi gelmiyor. "İnadına yapıyoruz, güçlüyüz" mesajı altında ben şenliklerin olacağını düşünüyorum, ha olsa da olmasa da bir şey değişmeyecek bana kalırsa. Şenlik olursa insanlar Balçova'da, olmazsa Alsancak'ta içerler. Bana artık verilen tepkiler çok inandırıcı gelmiyor. Popülist kültür dahilinde, milletin gaza gelip verdiği tepkiler bunlar bana kalırsa. Bu yazdıklarımın da yanlış anlaşılmasını istemem ama Türk milleti sonuçta böyle yani, biliyoruz.

Sonuç olarak 2 yuva yıkıldı ölüm haberleri ile. Kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Umarım katil bir an önce bulunur da bu olay sona erer. Ayşe Selen Ayla ve Esra Yaşar: Mekanınız cennet olsun.

ps:Bu arada cinayetten hemen sonra olay yerinde Ayşe Selen Ayla'yı olduğu gibi gösteren haber sitelerine sesleniyorum: allah belanızı versin!

23 Nisan 2010 Cuma

Bu Dünyayı Yakarız Senin İçin Şampiyonluk Gelince


18 Nisan 2010 bu şekilde başladı diyebiliriz benim için. Maç için Kadıköy yolculuğu ve devamında Marmaris Büfe ve Nazlı. Binlerce kardeşin arasına düşmüş gibi hissediyor insan kendini. Maç havasına girmek için, bir tane bira kapıp kendini tezahüratlara bırakmak yeterli diyebiliriz herhalde.


5 gibi falan girdik stada ve her maç öncesi olduğu gibi yine totemimi yaptım:) Deliler gibi bağırdık, tabi o ortama girdikten sonra insan mutlaka bir şekilde katkıda bulunmak istiyor. Neticede daha maçın başında golü bulduk ve stadyum hoparlörlerinden "Daha 1. dakikaaaa" şeklinde bir anons yükseldi:)


Maç beklediğim gibi gitmedi belki, hakem hataları bir yandan, Fenerbahçe'nin mücadeleci oyununa hücum adına birşeyler katamaması biraz hayal kırıklığı oldu ama neticede kazanmayı bildi. Maç bitimi her zamanki gibi konfeti yağmuruylaydı. Öyle birşey ki bu, eğer maçı kazanmışsanız, maç sonunda orada olmak bütün dertlerinizi unutturmaya yetiyor diyebiliriz.


Benim için önemli olan diğer şey ise Saraçoğlu'na gidip diğer gittiğim 3 maçta olduğu gibi yine kazanmamız. İzmir'de gittiğim kupa finallerinde Beşiktaş'a 2 kez yenilmiştik ama bu kez şeytanın bacağını kırdık, o nedenle ayrı bir mutluyum. Bakalım son hafta maçımız Trabzon ile ve Niyazi ile sözleştik, o maçta yine stadda olucaz diye. Hayırlısı artık, kader kısmet bu işler diyip geçiyor ve şampiyonluk maçında burda olmayı ümit ediyorum.Maçın en güzel anı için buyrun burdan yakın.

22 Nisan 2010 Perşembe

İstanbul Günlükleri



* İstanbul bıraktığım gibi, en son 2008'de gitmiştim. Sanırsam tek değişen Metrobüs olayı olmuş ki o da bence süper olmuş. Ben gayet beğendim, aferin Topbaş:) İlk bindiğimde etmediğim lafı bırakmadım tabi, ben daha farklı birşet falan sanıyordum ama yok yahu, gayet otobüs gibi sadece kendine ayrı yol yapmışlar:)

* Çok özlemiştim İş Bankası'nın yanındaki Starbukcs'ta kahve içip bir yandan da Wafflestop'tan aldığım waffle'ı yemeyi. Wafflestop'un yeri çok ayrıdır bende. İlk kez orada waffle yedim hayatımda ve cidden mükemmel yapıyorlar. Ab'bas'a da gittim ama bence Wafflestop daha güzel. Ha Ab'bas'ın şu güzelliği var, gidiyorsun Bebek'tekine, alıyorsun kahveni deniz kenarında oturuyorsun.

* Çok sevdiğim yerlerden bahsetmem gerekiyor illa ki. Öncelikle Suada'ya hiç gitmemiştim ama ortam, insanlar(!) falan harika. Fiyatlar biraz tuzlu olabilir ama güzelmiş, gayet sevdim:)

* Canım Ciğerim'e gitmeyen varsa, kendilerinden ricam mutlaka gitsinler. Ablam sayesinde öğrendim orayı ve telefonla tarif aldıktan sonra gittik. Eğer boğazınıza düşkünseniz, oraya gidip yemek yemeden dönmeyin. Ciğer şiş ve et şiş yapıyorlar sadece. Mezeler, lavaşlar, otlar, etler inanılmaz. Porsiyonları gayet büyük, servis fena değil, fiyatlar hafif tuzlu. Künefesini de tadın derim ben, o da müthiş. Cidden giderseniz pişman olmazsınız, hayatımdaki en iyi yemeklerden biriydi.

* Boğaziçi Üniversitesi'nin güney kampüsündeki Manzara çok fena bir yer. Eğer o taraflarda otursaydım herhalde alkolik olur çıkardım. Rumeli Hisarı'nın arkasında, boğaza bakan bir yer. Her tarafta bira şişeleri görmek şaşırtmıyor elbette insanı. Haklısınız kardeşim siz de için orada bol bol:)

* Küçük Beyoğlu da beğendiğim yerler arasında. İzmir'e göre fiyatlar hafif pahalı ama çalan müzikler, ortam falan gayet hoş.

Tavisyelerimi dikkate alın dostlar:)
ps: Fotoğraf Manzara'dan çekildi(biraz komik böyle yazmak:) )

21 Nisan 2010 Çarşamba

Şahitlerim Var Uçuyorum!!!



Konumuz Sadri bey falan değil. Ben ki yıllardır alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak bir çok kez uçuşa geçmiş olsam da, hiç uçağa binmemiştim ama geçen hafta nihayet ilk uçak yolculuğumu yaptım. 23 sene beklemiştim bu an için ve nihayet bunu gerçekleştirdim. Kısacıkmış yahu İzmir-İstanbul, ben hep 8 saat sanıyordum ama uçak bastı gaza gitti dümdüz yolda:) Gayet eğlenceliydi o gün ve paylaşmak istedim. Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen benimle dalga geçmeyin efenim istirham ediyorum:)


Havalimanına gitmeden önce Baran ile Kipa'da buluşup birşeyler yedik ve Hilton'un oraya doğru yola çıktık. Malum, otobüs ile havalimanına gidicektim çünkü. O ana kadar gayet cool bir adamdın lakin Baran ile fotoğraf çekilirken "Abi belki de bu son fotoğrafın hani uçak falan düşer ehuehu" şeklindeki sözleri ile biraz "noluyoruz" havasına girdim ama bir süre sonra normal hayata geri döndüm:) Havalimanına varınca check-in'deki kadınlara "ya çok pardon ben ilk kez uçağa binicem de böyle görebilceğim bir yere verebilirmisiniz koltuğumu?" diye gayet şirin bir halde yönelttiğim soru ile 3A'nın biletini kapıverdim ve evet biraz sonra uçağa binicektim, o bilet elimdeydi, birden duygusallaştım ve bir kenara gidip ağladım hem de hıçkıra hıçkıra. Şaka tabiki bu kısım, şimdi uydurdum ama şirinlik yaptım, cam kenarına da bileti kaptım:)

Uçağa kalkıştan 15 dakika önce ilk adımımı attım yalnız benim için bu an büyük bir hayalkırıklığı oldu, ben gayet 2 koridorlu, kocaman bir uçak falan(Oceanic 815 gibi olurdu mesela) bekliyordum ama maalesef Varan'ın otobüsüne binmiş gibi hissettim kendimi ilk anda.


Öncelikle kalkış olayı çok süper geldi bana nedense. Pistte çılgınlar gibi hızlanıp havalanmak falan baya iyiymiş. Bir süre havalandıktan sonra "ulan şimdi ya düşersek" diye kendi kendime sorular sordum ama yapıcak birşey yok malum. Bir yandan da internette hiç buna benzer bir haber görmediğim aklıma geldi ve rahatladım. Uçak yolculuğu en başta biraz sıkıcı gelse de bulutlar falan klasik olarak özgürlük temasını akıllara getirdiği için gayet sevdim. Tabi tam "aa ne güzelmiş yahu uçmak falan" dediğim anda "evet inişe geçiyoruz, kemerlerinizi takınız" uyarısı ile kaldım, çünkü daha yeni başlamıştık hani? Ben daha anca alışıyordum ne inmesi yahu?



Gayet rahat bir yolculukla vardım İstanbul'a. Sarsıntı da olmadı başka kötü birşey de. Artık bir uçak almayı bile düşünüyorum kendime. İdolüm Vecihi'dir.

Biz Daha Ölmedik

Şimdi 1 haftadır yazmadım diye blog işine son verdiğimi düşünmeyin. İstanbul'dan daha pazartesi gecesi geldim, yorgunluk falan filan derken yazamadım ama akşama yepyeni postlar gelicek. Blog içim hevesim kaçmış değil, yani biz daha ölmedik:) Dolu dolu 1 hafta yaşadım, akşama yeni hikayeler geliyor, biraz sabır şimdilik.

13 Nisan 2010 Salı

Yarın Büyük Gün



Yarın saat 18.15 itibari ile 23 yıl boyunca bekleyip de yapamadığım bir olayı gerçekleştireceğim. Nedir bu diye sorarsanız, evet yarın uçağa biniyorum. Hayatımda ilk kez olucak bu. Daha önce neden binmedin diye soranlara, sürekli uzaklara giden biri değilim, yolculuklarım kısadır zaten(İzmir-Aydın). 2008'de 4 kez gidip geldim İstanbul'a ama hepsinde otobüsle gidip gelmiştim. Bakalım yarın nasıl olucak. İlk izlenimlerimi paylaşacağım sizlerle. Şimdiden biraz heyecanlıyım, yarın uçak kalkarken bayılıp fenalaşmazsam iyidir:)

12 Nisan 2010 Pazartesi

El Classico'nun Ardından




Maçın özeti bu fotoğraftır herhalde. Umutluydum maç öncesinde Real Madrid'den. Maç başladı ilk 10 dakika istekli bir oyun ortaya koydu los galacticos ama daha sonra barca yine sürekli top yaparak sazı eline aldı ve topla oynama yüzdesini hemen yüzde 60'ın üstüne çekiverdi bir anda.

Xavi düne kadar gözümde öyle süper bir oyuncu falan değildi. Bunun sebebi Pes'te zamanında Barcelona'yı alırken kendisi ile pek düzgün oynayamadığımdan belki de bilemiyorum ama dün farkettim ki bu adamın 3-4 gözü falan var. Yahu el insaf be kardeşim öyle pas atılır mı ya? İki golde de müthiş paslar atıp bir anda maçın seyrini değiştirdi ha bunun dışında attığı bir kaç pas daha var ki barça bunları değerlendiremedi.


Real Madrid beklenen oyunu hiç ortaya koyamadı maçın başından sonuna kadar. Van Der Vaart, Gago, Arbeloa bu takımın oyuncusu falan değiller. Kaka oynasaydı maçın seyrinin farklı olacağına inanıyorum. Seneye de bu 3 oyuncu yerine yapılacak doğru transferler ve Del Bosque gibi bir teknik adamla Real'in gayet başarılı olacağını düşünüyorum.

Bu arada Ronaldo'yu pek sevmem aslında ama bu maç bitiminde kendisini Messi ile kıyaslamayı doğru bulmuyorum. Messi'nin arkasında oynayan Xavi, Iniesta gbi oyuncular var. Barcelona komple bir takım, oyunu çift yönlü oynayan oyuncular, sürekli alan daraltma, pres, kontrollü oyun ne ararsan var bu takımda. Ronaldo dün yalnız kaldı bana kalırsa. Seneye doğru hamleler yaparsa Real, işin seyri baya değişebilir.

Anlamadığım ve çok uyuz olduğum bir olay var ayrıca buna değinmeden geçemeyeceğim. Yahu popüler kültürün esiri olan ne kadar çok insan var be kardeşim? Benim çocukluğumdan beri desteklediğim, sempati duyduğum takımlar vardır bazı ülkelerde. İngiltere'de Chelsea, İspanya'da Real Madrid, Almanya'da Bayern Münih benim için ilk sıradadır. Bugün insanlara baktığımızda futbolla ilgilenen ilgilenmeyen herkes Barcelonalı, herkes Katalan. Bana garip geliyor açıkçası, çünkü en alakasız insanların facebook statuslarında, tweetlerinde "haydi barcelona", "mes que un club" yazıları falan var. Yarın Real ya da Valencia bu durumda olsa onlar için de neler neler yazılır acaba? Belki normal bir durum bu ama ben kılım abicim,elimde değil:)

Uzun lafın kısası, Real'in şampiyonluk umutları yarınlara kaldı. Geçmiş olsun kendilerine, bu kadar çok parayı sağa sola saçan başkanları umarım beni de görüp alır artık. Yeter yahu haftalık 1000 euro'ya bile oynarım. Pazarlığa açığım, başkanı tanıyan biri varsa bir zahmet söylesin, iletsin bunları:)

Biricik Dostum ve Kardeşim



Bu fotoğrafta yanımdaki arkadaş(tokyo terlik-çorap ikilisine sahip olan) kişi olan Sarper'e adadım bu postu. 34 gün sonra burda olucak kendisi. Çok ihtiyacım olduğu zamanlar oldu, çok da özledim dostum seni. Gelemedik hala oralara, bu nedenle biraz kızgınsın biliyorum. Gel sen hele bunun acısını çıkarıcaz bol bol ondan şüphem yok. Gel de Sam ile Dean gibi yolculuklara devam edelim yine, fondü yedirtmeyelim insanlara, Çeşme'de karnımız ağrıyana kadar atom yiyelim ve "oo başkan" ile başlayıp giden godfather konuşmalarımızı yapalım. Söz gel sen Pes oynamayı öğreteceğim, Guitar Hero oynayamayışınla dalga geçmeyeceğim. Bu arada en çok sarhoş halimizle arabada Çeşme'den Alaçatı'ya giderken ipod'dan şarkı seçip beraber bağırmayı özledim(Prodigy, Rammstein, Linkin park,Lady Gaga ve Bob Marley). Çok fazla anı var ya gel Hacı'ya götürcem tıka basa ye ben ödücem:)

Bugün konuştum Sarper ile. Rahatı yerindeymiş, Nisan ayı boyunca izinlerini kaldırmışlar, ama az kaldı işte. Zaten son hafta çift izin veriyorlarmış, 17'sinde de buraya geliyor. Herkese çok selam söyledi bu arada onu belirteyim.

Vefasız falan değilim aslında, öyle görünmüş gibi olabilir, çok defa gitmek istedim yanına ama her seferinde birşeyler oldu. Umarım beni anlıyorsundur dostum, 34 İstanbul şimdi. Hadi az kaldı...

Bu arada kendisi gelince bu bloga katılacak, telefonda onu da konuştuk:) Herşey güzel olacak...

10 Nisan 2010 Cumartesi

Sevdim Bunu



Hepimizin anları vardır, aklımızdan birşeyler geçer,yazarız karalarız, neticede güzel birşeymiş blog tutmak. Şu anda bu satırları yazarken niye daha öncesinden bu olaya başlamadım diyorum kendi kendime. Belki kafam güzeldir bilemiyorum ama insanı rahatlatıyor yazmak.

Garip bir geceydi bu akşam. Dans ettim, güzel müzik dinledim, yıllardır görmediğim arkadaşımı gördüm, güzel muhabbet ettim ve en önemlisi gayet de eğlendim. Umarım nazar değmez ama bildiğin mutluyum. Anlamsız, herhangi bir sebebi yok hani ama ne bileyim güzel işte hayat. Belki yine Pollyanna anlarımdan biri diyebiliriz. Şarkıyı dinlemeyip de klibini de izlemeyenler varsa dört buçuk dakikalarını ayırıp bakıversinler şuna. Sebepsiz mutlu olma nedenidir benim için, candır, hayattır bu klip ve şarkı.


9 Nisan 2010 Cuma

Kısa Kısa



* Bir haftasonuna daha geldik gibi ve okul bildiğin bitiyor. 2 ay kaldı artık, kafama takmamaya çalışıyorum, sanırsam başarıyorum da:)

* Geçen hafta hem hastaydım, hem de canım çok sıkkındı. Bir anlık uyanma, aydınlanma yaşadım ve kendime geldim. Bu konuda desteğini esirgemeyen ablama ve dostlarıma teşekkür ediyorum, sağolun iyi ki varsınız. Özellikle ablam her zaman zor anlarımda yanımda oldu, üzüldüğümde ilk aradığım, ilk konuştuğum insan oldu hep hayatımda. Aradaki kilometerelere aldırmadan, desteğini esirgemedi(İstanbul-Viyana-Amerika). İyi ki hayatımdasın...

* Haftasonu planını şimdiden yaptım. Yarın akşam Alsancak'tayım Yiğit ile. Umarım çok iğrenç espriler yapmaz, efendi olur da, gece işkenceye dönüşmez. Luna'ya gidicez, gelmek isteyenleri bekleriz. Cumartesi İlkaylara mangala gidiyoruz, hava da güzel olursa tadından yenmez artık. Akşama da El Classico için bir organizasyon arayışlarında olucam. Rengimiz bellidir, los galacticos alıcak maçı.

* Bugün sevgili İnanç blogum için bir haber gönderdi, sağolsun. Okumak isteyenler buradan ulaşabilirler. Olay gerçekten şaka gibi. Bu haberi okuyanlardan ricam, yatağınızın yanında kağıt kalem bulundurmaya kalkmayın.Yeni uyanan herkesin, rüyasını bir kenara yazması felaket olur herhalde. Bu olayı ciddiye alıp daha sonra, boşanma oranlarında bir yükseliş yaşanmasından korkuyorum açıkçası. Napıyormuşuz? Haberdeki amcayı örnek almıyormuşuz:) Ama yaratıcı bir kişilikmiş takdir ettim o yönden kendisini.

* Mladen Petric'in bugün Standart Liege maçında attığı gol, son zamanlarda izlediklerimin en iyisi herhalde. Seyretmeyenler buradan izleyebilirler. Gerçekten şahane.

* Blogumu takip eden, okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Herhangi bir eleştiriniz, öneriniz olursa çekinmeyip söylerseniz çok mutlu olurum.

7 Nisan 2010 Çarşamba

18 Nisan 2010'da Ne Yapıyoruz?




Evet bu sorunun cevabının istediğim gibi olması için, bugün telefonu elimden düşürmedim ve yaptığım çalışmaların karşılığını aldım. Sağolasın iyi bir arkadaşım bana bileti aldı da rahatladım. Evet efendim, haftaya perşembe günü İstanbul'a gidiyorum, 3 gün dışarılarda sürtüp pazar günü de maça gidiyorum,pazartesi dönüyorum.

Daha önce Şükrü Saraçoğlunda gittiğim maçlarda Galatasaray'ı 2-1, Sevilla'yı 3-2, Chelsea'yi de 2-1'lik skorlarla yenmiştik. Bunun dışında İzmir'de izlediğim iki Beşiktaş maçını da kaybettik, gerçi bir tanesinde hakem başroldeydi ama sonuçta başımız önde staddan ayrılmıştık. Bakalım, umarım güzel bir maç olur ve kazanırız. Telekom tribününde yerlerimizi alıcaz. Gelmek isteyenleri bekleriz:)

Reklamlar



Şu sıralar televizyon izlediğimde en çok buna gülüyorum. Ufak kızın, annesinin mesleklerini sayarken karşıdaki veletin triplere girmesi beni yerle bir ediyor. Böyle reklamlar istiyoruz televizyonda.

Bu arada Vakıfbank'ın yaptığı şu kredi kartı reklamını yapanlara iki çift lafım var: 300 liralık benzin alırsak 25 lira veya 500 liralık benzin alırsak 50 lira hediye ediyormuş. Oğlum manyakmısınız siz? Kredi kartı ile aldığımızda sanki parayı bir başkası ödüyor. Bu reklamı izleyip de "ya Vakıfbank kredi kartı çok iyiymiş mutlaka almalıyım" diyen bir insan var mı acaba merak ediyorum. Ayrıca o hediye nedir güzel kardeşim? Devede kulak diye tabir ettiğimiz şey bu olmuyor mu? Seda Sayan'lı Pepsi reklamından sonra bu da sinirimi bozdu. Çok içlendim, daraldım kendime geleyim ben en iyisi:) Reklamı izlemedim çok merak ediyorum, izlemezsem çatlarım diyenler için buyrun efenim:

Don't Panic




Top 5 şarkı listemin en başındaki şarkı budur. Bıkmadım yıllardır bıkmaya da pek niyetim yok:)

6 Nisan 2010 Salı

Lost



Kabak tadı vermediniz mi artık? Tüm zamanların en çok izlenen dizisinden bahsediyoruz. Hani her bölümden sonra üzerinde yepyeni teoriler üretilen, kafa yorulan dizi. Ama artık son sezondayız hatta 7 bölüm falan kaldı bitmesine. Hala kafamda bir dolu soru var ve cevap da alamıyoruz. Sonuç olarak geçmiş yıllarda yeni bölüm çıktığında bir çırpıda indirip izlerdim ama artık öyle arada çerez niyetine izliyorum. İşin aslı, suyunu çıkardınız dizinin dostum ben size diyim.

Ps: Mayıs ayında lost biter de bana bu postu yedirirse ne ala. Az önce 6. sezon 10. bölümü de izledim ama o da cırt çıktı. Yarın yeni bölüm var, "önümüzdeki maçlara bakıcaz" :)

Bu arada şu Lost'a da göz atıp dinlerseniz pişman olmazsınız, deneyin,test edin, görün:)

başlarken


Öncelikle uzun zamandır, bir yılı aşkın bir süredir bir blog fikri dönüp dolaşıyordu kafamda. Hatta biricik dostum Sarper ile birçok kez bu konuyu konuştuk, içeriğini bile belirlemiştik. Bugün anca başlıyorum, bakalım bir süre sonra Sarper de askerden dönünce onu da alırız buraya belki.

Yazmayı, paylaşmayı seven biriyim aslında. Çok konuştuğumdandır belki de bilemiyorum:) Burada, ilgilendiğim, yaşadığım, komik bulduğum, ne bileyim aklıma esen her konuda yazmaya çalışıcam(düzgün bir türkçe kullanmak istiyorum lakin "çalışacağım" dersem sanki politikacıyım da seçim vaadinde bulunuyormuşum gibi oluyor:)). Sonuç olarak buradayım, zaman buldukça postlarım artık.

Herkese sevgiler...

Ps: Başlığa baktığımda, kitap yazıyorum da önsöz ekliyorum gibi oldu farkındayım.